Aralık 22, 2012

yazacak, üzerine laflar edilecek tonlarca konu varken benim aklıma -lık eki geldi. onunla birlikte -lük ekini de unutmadım.
-lık ekinin algılarım üzerindeki etkisine daha önce bu denli dikkat etmemiştim. belki de daha önce üzerimde bu kadar etkisi olmamıştır. zaten şu an neden böyle oldu, onu da bilmiyorum. konuya neresinden gireceğimi bulamayınca girişi mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyorum ki insanlar bir şeyler söylediğimi sansın. halbuki yemediniz, biliyorum. o yüzden başlıyorum.
bugün fark ettim ki -lık ekinin (bununla birlikte -lik, -lük, -lök vs. de dahil) kelimeye kattığı anlamlar arasında benim için en baskın olanı “bir şeyin konulduğu yer” anlamı. demek istediğim, kitaplık gibi. kitabın konulduğu yer. ya da kalemlik gibi. kalemin konulduğu yer. örnekler artıyor. tuzluk, biberlik, mumluk, peçetelik vesaire. sonra kabus başladı çünkü kulağımdaki kulaklık dikkatimi çekti. evet, kulak-lık. buradaki -lık anlamı konulduğu yer anlamından fazlaca uzak fakat o noktadan sonra algılarım beni rahat bırakmadı. bundan sonra ne zaman bir kulaklık söz konusu olsa aklıma ilk olarak  ”kulağın konulduğu yer” gelecek. ah ya. bitmedi tabii, kulaklıktan sonra sırada gözlük var. öyle oldu yani. gözlük geldi. gözün konulduğu yer. böyle tek tek kutulara konulmuş kulaklar, gözler uçuştu beynimde. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak derler ya, o hesap, eheh.
bunları yazarken de beyin durmadı, yeni şeylerle karşıladı beni. boşluk geldi şimdi aklıma. boşluk. içinde boş olan bir yer. içi boş olan bir şeyler değil ama dikkatinizi çekerim. içinde boş olan bir yer/yerler. boş’un konulduğu yer. eyvah.
umarım okuduktan sonra sizin de algılarınız değişir. neden bu işkenceyi tek başıma çekeyim. (soru değildi bu, soru işaretsiz.)
a, yalnızlık var sahi. yalnız’ın konulduğu yer. böyle ufak ufak kutular, içinde yalnız var. ya da şişeler. ya da işte, yalnız nereye sığıyorsa, nerede durabiliyorsa; oralar.

Hiç yorum yok: