Aralık 12, 2012


Kuzey ülkelerine olan merakım 15 yaşında Finlandiya’yla ilgilenmeye başlamamla başladı. Şu an birileri neden kuzey ülkelerini sevdiğimi sorsa, ona tonlarca şey sıralayabilirim fakat 15 yaşıma denk gelen dönemlerde şu an sayabileceğim hiçbir şeyi sayamazdım ve şimdi düşününce, neden ilgi duymaya başladığımı merak ediyorum. Kimi Räikkönen’in bunda payının çok büyük olduğunu göz ardı edemeyeceğim tabii, eheh.
2004-2005 benim lise hazırlık okuduğum eğitim-öğretim yılı ve o senelerde MSN Messenger belki de bir daha hiç sahip olamayacağı popülariteye sahipti. Liseye yeni başlamış İngilizce öğrenmeye hevesli mini mini birler olarak, hazırlık yılında MSN’in nimetlerinden yararlanıyorduk ve en büyük nimeti meşhur Penpal sitelerinden yurt dışı arkadaşları edinip İngilizce’yi geliştirmeye(!) yardımcı olması(!) idi. Benim Finlandiya merakım üst düzeyde olduğundan ne kadar Fin varsa bulmuş, hepsini tek tek eklemiş, kabul edenlere de hiç bıkmadan, ülkelerine olan ilgilimi alakamı anlatmıştım. Sonra Fince öğrenmeye karar verdim; hatta kurs bile baktım fakat bulamadım. Bu internet arkadaşlarını kullanarak ve bulduğum online Fince eğitim ıvır zıvırlarına bakarak fazlaca temel düzeyde bir Fince’ye sahip oldum hehe.
Lise hazırlık senesinde, farklı ülkelerden birçok okul gelmişti bir proje kapsamında. Kurulan stantlara bakarken karşımda koskocaman Finland yazısını gördüğümde elim ayağıma dolaşmıştı. (O kadar heyecanlanmış olmam şu an abuk geliyor olsa da, henüz heyecanını yitirmemiş 15 yaşında bir kız olduğunu düşününce o kişinin, güzel de gelmiyor değil. Finlandiya standına heyecanlanılır mı ya, meheh.) O an aklımdan türlü türlü şeyler geçti tabii fakat gidip yapabileceğim en aptalca şeyi yaptım. Şu Fince meselesi aklıma geldi ve öğrendiğim fazlaca temel düzeydeki Fince’yi neden kullanmayayım dedim. Orada görevli Finlandiyalı bir kadının önüne atlayıp:
-Minä olen Yağmur! dedim.
Birilerinin bu dediğimi anlayabilmesi için Fince bilmesine bile gerek yok halbuki. Çok acı.
Güldü kadın. Gülümsedi daha doğrusu. Çok tatlılar ya, cidden. O da kendi adını söyledi ama unuttum şimdi. Sonra ona da Finlandiya sevgimden bahsettim. (Bahsettim deyince oturup kahve içerken anlatmışım gibi oluyor. Dediklerim hello, ay lav finland veri maç, its rili greyt kauntri’den öte değildi. Belki biraz daha ötedir, ama biraz. Böylelikle Finlandiya sevgimden bahsetmediğim kimse kalmamıştı. Eheh, o kadına da Kimi Räikkonen’in lafını ettiğimi hatırlıyorum.)
Ben söyledim, kadın hep gülümseyerek dinledi. Sonra bana bir cetvel, bir de kalem verdi. Tekrar söylüyorum, çok tatlılar, cidden. Az önce o cetvele gözüm takıldı, gözüm takılınca aklıma geldi bunlar, aklıma gelince buraya geldiler. Öyle.
Cetveli de, kalemi de hiç kullanmadım. Kıyamadığımdan kullanmadım. O zamanlar o cetvel ve kalem benim için “Finlandiya’dan gelen şeyler!”di. Ahah, şimdi de öyle galiba, kullanmaya kıyabileceğimi sanmıyorum bu saatten sonra. Bu olaydan bir sene sonra falan bir arkadaşım gitti Finlandiya’ya. Benim kuzey ülkeleri merakım azalmak yerine arttığından, onun gideceğini duyunca yakalayıp “Bana Finlandiya’dan yenmeyen, içilmeyen, giyilmeyen, kullandıkça bitmeyen ve oraya özgü ufak bir şey getirir misin?” dedim. Ufacık yeşil bir kurbağa getirmişti, camdan yapılmış. Benzerlerini rahatlıkla burada da bulabileceğiniz bir şeydi, üzülmüştüm. (Neyse ki yakın arkadaşım değildi, eheh.)
Yanılmıyorsam 2009 yılında gene yakın olmayan bir arkadaşım gitti Finlandiya’ya. O biliyordu zaten seviyor olduğumu fakat ben istedim gene bir şeyler. Oyuncak değil, süs eşyası da değil, ama bunların arasında kalmış bir geyik getirmişti bana hatta adını Yuropi koymuştuk. Yuropi’yi getiren arkadaşımla görüşmeye fırsat olmadan Amerika’ya gitti; geyiği de ortak bir arkadaşımıza verdi ondan alayım diye. Nedense ondan da alamadım. Görüştüğümüz halde alamadım ve mantıklı bir sebep söyleyemeyeceğim; yok çünkü. Sonuç olarak o geyik hiçbir zaman benim olmadı. Hiç görmediğim Yuropi’mi özlüyorum.
Geçen sene İsveç’e Erasmus dolayısıyla giden arkadaşım plak getirdi bana. Yakın arkadaş farkı başka oluyor. Dünyada çok popüler olan birinin değil, İsveç’e özgü birinin plağı. Ehahe, gördüğümde 15 yaşında Finlandiya standına bakan Yağmur’dan pek farkım yoktu çünkü “İsveç plağı!” diye bağırdım. Oluyor öyle.
Şimdi Finlandiya kalemim, Finlandiya cetvelim, Finlandiya kurbağam, İsveç plağım, birbirimizden ayrı olsak da içimde yaşayan Finlandiya geyiğim (Yuropi) ve IKEA’dan alınmış birkaç eşyam ile evimde kuzey rüzgarları estiriyorum. Gün gelip de İsveç’te çekirdek çitlediğim zamalarda buranın havasını orada estirmeyi unutmayacağım tabii. Gene de benden önce giderseniz, gelirken “yenmeyen, içilmeyen, giyilmeyen, kullandıkça bitmeyen ve oraya özgü” bir şey getirmeyi unutmayın.
Gene not: Cetvelin üzerinde Pohjois-Satakunnan Ammatti Instituutti yazıyor. Oraya gidince bir iki cetvel daha alacağım, lazım olur.

Hiç yorum yok: