Aralık 12, 2012

İnsanlarla ilgili en merak ettiğim şey, ne için yaşadığını biliyor musun sorusuna verecekleri cevaplar oldu hep.

Net bir cevap vermelerini beklediğimden değil, zira herhangi bir belirsizlik içinde ele alınan duruma zaten net bir cevap bekleyemem. Beni tatmin edecek cevaplar da aramıyorum, sadece merak ediyorum. İnsanın nasıl debelendiğini görmenin en kolay yoludur bu aynı zamanda.
“Ben dünyaya kalıcı bir eser bırakmak istiyorum. Öldükten sonra adım yaşasın istiyorum. Bunun için yaşıyorum.”
Yok olmaktan deli gibi korkan insanoğlu, kendisinin kalıcı olmadığının baya farkında. O denli farkında ki, “geride bıraktığım şeyle yaşarım” diyebilecek kadar aklını yitirmiş. Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum. Bu arkadaş, hayatın oynadığı bilgisayar oyunlarındaki gibi bir savaş olduğuna inan biri. Ona göre güç önemli. Böyle biyolojik güçten bahsetmiyorum. İnsanın yaşaması için elbette güce, bir şekilde savaşmaya ihtiyacı var, bu evrimsel olarak böyle zaten. Arkadaşımın bahsettiği güç para. Daha fazla para. Ardından, sadece paranın getirdiği saygınlık. “Ben çıkarlarım için, savunduğum şeylerden vazgeçebilirim” diyor. Savunduğu bir şeyler de olmuyor zaten genelde. Okul savaş, ilişki savaş, iş hayatı savaş, her şey savaş. İşte bu arkadaşım, bir sınav öncesi “çalıştınız mı sınava bakalım” dedi. Ben de fazlasıyla rahat bir tavırla “yoo” dedim. Hakikaten de o sınav ile ilgili hiçbir şey yapmamıştım. Ben yoo deyince arkadaşım “yaaa bu ne rahatlık yaa, olur mu böyle kızım yaaaa valla nasıl bir insansın sen” diye çıkıştı. Herhangi bir sınava çalışmamak bu kadar abartılacak bir durum değil. 22 yaşında bir insan için, hiç değil. Gerçi en ön sırada oturacağım diye derse neredeyse bir saat önceden gelen, hocanın ağzından çıkan her kelimeyi not etmeye çalışan ve kaçırdığı kelimeler için kıyamet koparan, hocayla tartışmaktan kaçan, zaten tartışmaya kalksa bile ortaokul seviyesinde bir çocukla eş değer şekilde tartışacak olan, çoğunluğun kabul ettiği bir şeyi hiç yargılamadan doğru kabul eden, herhangi bir sınavdan sadece kendisi yüksek not almış olsun isteyen, 22 yaşında bir çuval insanın bulunduğu bir yerde, çalışmamayı abartmak normal kalıyor. Neyse. Ben de durup, onun o kocaman tepkili tavrına inat, çok sakin bir şekilde “E, ne olacak çalıştın da?” dedim. “Günün birinde bedenin çürüyecek, belki de çürümesine bile fırsat kalmayacak, mesela yanacak, ya da kara deliğe falan gireriz de patlarsın eheh. Yaptığın hiçbir şeyden haberin olmayacak, öyle yok olup gideceksin. Neye yaramış olacak bütün bunlar?” Bunun üzerine üç beş saniye düşündü, “Olsun yaaaa, ben adımı yaşatacağım! Böyle, ben öldükten sonra arkamdan vay be neler yapmış diyecekler!” dedi. Güldüm. Sınava girdik, o dönem o dersim FF geldi.
O arkadaşımın ve onun gibi düşünen bütün insanların kalıcı bir şeyler bırakma hevesini “Bilmemkaç yıl sonra dünya toptan yok olacak olm, baya baya yani, hiçbir şey kalmayacak geriye dünyadan, daha neyin kalıcısı?” diyerek bile kıramıyoruz. O denli bağlanmış. Kalıcı olan bir şey yok. Geriye bırakılan şey, bırakandan daha sonra yok olacak, hepsi bu.
Şimdi birileri kalkıp bunca yazar, düşünür, müzisyen, ressam vesaire neden var o zaman diyebilir. Demesin, çünkü olay o değil. Geride bir şeyler bırakmak güzel. Bir düşünürün “Yaa, oğlum yaaa, şimdi ben ölünce herkes arkamdan oooo beni hatırlayacaklar oğlum laaan” mantığı ile bir şeyler bıraktığını sanmıyorum. Ya da bir yazarın veya müzisyenin. Yapılanı paylaşmakla, adını yaşatmak için özellikle bir şeyler yapmaya çalışmak aynı şeyler değil.
“Belki sonra benden bahsederler” umudu ile yaşayan insanların çok büyük bir yanılgı içinde olduğundan bahsediyorum ben. Kalıcı dedikleri şeylerin aslında kalıcı olmadığından. “Zaman benim için çok değerli ya, boş vakitlerimi hep değerlendiririm” deyip sanki dünyayı kurtardığını sanan insanların, o cümleyi kurarkan bile zaman kaybettiklerinin farkında olmamalarından.

Hiç yorum yok: