Mayıs 13, 2014

iki bin onda, türk dili ve edebiyatı dersi hocasının kendisinin de neden verdiğini bilmediğini düşündüğüm “herkes bu derse uygun olmak şartı ile, aklına gelebilecek herhangi bir şey ile ilgili ödev hazırlayıp sunacak” diyerek verdiği ödev için uzunca bir süre düşünmüştüm ne yapsam diye. alan dersi olmadığı, kredisi çok düşük olduğu ve zaten dersin sınavlarından aldığım notlar iyi olduğu için; hocanın beğenmesi ya da beğenmemesi umurumda olmadan, o çok sevdiğim tiyatro ile olan geçmişime dayanarak, yazıp yazamayacağımı denemek için (ve kendisini yad etmek için; çünkü çok özlemiştim) ufak bir oyun metni yazmaya karar vermiştim ki tiyatro grubundayken bile tek başıma metin yazma girişimim olmamıştı. ha bu arada sadece yazmakla kalmayıp, oynayacaktım da. 
az evvel eski kağıtları ayıklarken yazdığım metne denk geldim. oyun metni deyince iki perdelik bir şey ortaya çıkardığım sanılmasın eheh. çok ufak bir monolog sadece. genel anlamda rezil bulduğumu söylemek istiyorum yazdığım şeyi. büyük bir memnuniyetle kendi adıma utandım; tek bir cümlesi hariç.
"ben, yemek yaparken doğranılan kabaklardan tencerenin içine atılırken, o tencerenin kenarına çarpıp zıpladıktan sonra fırının arkasına düşmüş ve senelerce orada unutulmuş olanıyım. ama benim de avunduğum şeyler var. mesela pişip, hiç tanımadığım birinin sindirim sisteminin gazabına uğrayıp; kabaklığımdan sindirilmemiş besin artıklığına terfi edebilirdim. böylesi çok daha kötü olurdu."