Aralık 12, 2012

Bir Gram Instagram (Kafiyeli Başlık)


Başlamadan önce: Son dönemlerde her yazdığım yazının sonuna “okuyucuya not” kısmı koyma hastalığına tutulmuştum; işleri değiştirdim. Başlamadan önce daha havalı geldi, önsöz’den hallice. O zaman başlamadan önce belirteyim, aslında yazı sadece Instagram ile alakalı değil, o ve türevleri üzerine. Fakat yazıyı yazmaya iten Instagram olduğu için onun üzerinden gideceğim.
“Günümüz” ile başlayan cümlelerden hoşlanmıyorum. Yer yer fark etmeden kullanıyorum belki ama hoşlanmıyorum. Günümüz insanları, günümüz teknolojisi, günümüz sanatçıları, günümüz halısı, günümüz penceresi, günümüz endoplazmik retikulumu gibi. Kelimelere takılmak ve konuyu çok alakasız bir şekilde başlatmak, ardından “nasıl bağlayacağım şimdi peki?” diye düşünmek ayrı bir haz verdiğinden şu an bu cümleleri kuruyorum sizlere. Gerçi her defasında çok da alakasız başlamadığımı fark ediyorum, çünkü konu “günümüz” teknolojisinin bize kazandırdığı dijital fotoğrafçılığın, gene “günümüz” teknolojisi ile nasıl herkesi bir anda fotoğrafçı konumuna yerleştirdiği üzerine.
Instagram, çoğu insanın da bildiği/haberdar olduğu üzere akıllı telefonlar üzerinden sıkça kullanılan bir fotoğraf düzenleme/paylaşma programı. Analog fotoğraftan dijital fotoğrafa geçildiğinde başlayan ve hala devam eden “Fotoğraf nasıl bir sanattır (sanat mıdır) ve nasıl icra edilmelidir?” tartışmaları, ardından gelen Photoshop vb. fotoğraf düzenleme programlarının kullanımının fotoğrafçılığa aykırı olup olmaması sorunu, doğal fotoğraf ve yapay fotoğraf ayrımı, fotoğraf düzenlemenin ayrı bir sanat sayılması falan filan derken, bu işleri çok kolaylaştıran ve artık herkesin tek bir dokunuşla fotoğrafı çekip, efektini ekleyip, bir de anında paylaşmasını sağlayan bu programın varlığı birçok profesyonel(!) fotoğrafçıyı rahatsız ediyor. O denli ediyor ki, çok basit şeyleri göremiyorlar ve ben son günlerde buna çok fazla gülüyorum. 
Öncelikle, bir dijital kamera alır almaz karşılarına güzel bir kadını/adamı süsleyip koyup fotoğraflayan, güzel bir manzara gördüğü zaman sanki manzarayı var eden oymuş gibi davranan, tek yaptığı mahalle mahalle gezip zor durumdaki insanların zor durumlarını fotoğraflayıp (sokak çocukları, dilenen insanlar vs.) sonra da ardına bakmadan giden (kısacası insanların o durumlarını sadece kendi prestijini arttırmak için kullanan) insanların fotoğraf konusunda hiç düşünmeden ahkam kesmesi, insanların çat diye istedikleri fotoğraf efektlerine kavuşuyor olmasından çok daha rahatsız edici.
Peki insanlar neyi görmüyor?
İnsanlar öncelikle, Instagram vb programları kullanan insanların kendilerine “fotoğrafçı” demediğini görmüyor. Kimse fotoğrafçı olduğunu iddia etmiyor zaten. Instagram çoğunlukla eğlencelik bir araç. Basit bir program. Öylesine, o kadar.
İnsanlar, Instagram’ın kişinin fotoğraf algısını gözler önüne serebileceğini görmüyor. Bu çok önemli. Tıpkı bir blog yazısı gibi, tıpkı Twitter’da yazdıkları gibi. Nasıl ki yazdıklarını okuyunca kişi hakkında az çok bilgi sahibi olunabiliyor; Instagram da insanların fotoğrafa nasıl yaklaştıklarını gösterebilen bir program. Demek istediğim, birinin çektiği herhangi fotoğrafa eklediği herhangi bir efektten yola çıkarak onun fotoğraf algısını görebilmeniz mümkün. Bu hemen olabilecek bir şey değil fakat o kişiyi sürekli takip ettiğinizde, bir zaman sonra olaya nasıl yaklaştığını görebiliyorsunuz. Üstelik bunu kendinizde de deneyebilirsiniz. Eğer fotoğrafa önceden bir merakınız yoksa, fotoğrafa ilginiz var ama ilgilenecek fırsatı yaratamadıysanız bu tarz programları kullanarak renkler, ne tür bir düzenlemenin çektiğiniz şeye daha çok yakışacağı gibi şeyleri yavaş yavaş kavrayabilir, görebilirsiniz. Böylelikle Photoshop gibi kapsamlı programlara geçtiğinizde duruma tamamen yabancı olmazsınız.
İnsanlar, çoğu zaman kıskançlıkları yüzünden bu programlara karşı çıktığını göremiyor. “Ben bununla uğraşıyorum, yapıyorum, ediyorum, vakit harcıyorum, adam tek bir hareketle efekti fotoğrafına ekliyor!” gibi çıkışlar duyuyorum, duyuyoruz. Bu efektleri yapan ve insanların hazır hali ile kullanımına açan da bu işle uğraşan insanlar zaten. Onlar kendi verdikleri emekleri insanlarla paylaşıyor. Yani ortada bir emek hırsızlığı asla söz konusu değil. Üstelik, birçok program bunu fazlasıyla kolaylaştırdı zaten, sadece Instagram değil. Profesyonel fotoğrafçıların kullandıkları programlarda da işler iyice kolaylaşmaya başladı. Şu efektler hazır halde olmasaydı da, kapsamlı programlar sayesinde bunları yapmak zaten çok kısa sürecekti. Yani bunun alıp herkesçe kullanılıyor olmasına takılmak bana o kadar basit geliyor ki, insanların kendi yetersizliklerini su yüzüne çıkarması gibi. Çünkü şunun bilinmesi gerekiyor: Bu işle gerçekten uğraşan insanların yaptığı şeyi Instagram yapamaz. İyi bir fotoğrafçı, iyi bir fotoğrafçı olduğunu yaptığı işlerle belli eder. Zaten fotoğraf sadece efekt değildir, bu sebeple üç beş tane efektin insanlara batması anlaşılır gibi değil. Fotoğrafçıyım diyen insanın buna takılmasına ise söyleyecek bir şey bulamıyorum. Adamın gidip arkadaşları ile yer içerken çektiği fotoğrafa bir şeyler ekleyip paylaşmasını dert ediyorsa fotoğrafçı, kendine ve yaptığı şeye güveni yoktur. Fotoğraf da çekmesindir zaten.
Şimdi, kendimce en önemsediğim konuya, insanların “görme isteği”ne geçeceğim. İnsanlar, karşılarındakinin “görme isteklerini” görmüyorlar ve ben buna çok üzülüyorum. Şöyle ki, fotoğraf temelde tek şeye hizmet eder; o da “anı yakalamak, dondurmak”tır. Burada asıl mesele, o anı nasıl görmek istediğimizdir, bu da ikiye ayrılır:
1- Görünen an. Olduğu gibi, o an gerçekte nasıl var olduysa, o.
2- Görmek istediğimiz an. Şu anki gerçeklik kavramı içinde var olmayan fakat bizim görmek istediğimiz. En özet hali ile, bir çeşit hayal.
Zamanı olduğu gibi somutlaştırabiliyoruz fotoğrafla. İstediğiniz bir durumu makinenizin deklanşörüne basarak dondurduğunuzda, o an nasılsa o şekilde karşınızda durur. Herhangi bir aksi durum olmadığı müddetçe de sizinle kalır. Otuz yıl önceki bir fotoğrafa baktığınızda, otuz yıl önce nasıl olduğunu görürsünüz.
Fotoğraf efektleri fotoğrafları olmadıkları hale getirirler. Yani aslında, durumları olmadıkları hale getirirler. Örneğin bir deniz manzarası çektiniz. O an hava kapalıydı. Siz düzenleme programları sayesinde kapalı havayı bir anda güneşli bir havaya çevirebilirsiniz. Güzel bahçeli bir ev gördünüz, çektiniz. O bahçede olmasını istediğiniz birini, düzenleme programları ile bahçeye ekleyebilir, baktığınızda istediğiniz kişi sanki o bahçedeymiş gibi görebilirsiniz. Sonsuz örnek sayabilirim böyle. Demek istediğim ise gayet açık. Siz bazen “ee, orijinali böyle değil ki bunun yea, efektlerle bambaşka bir şey yapmış!” dediğinizde, farkında olmadan insanların görmek istediklerine karşı çıkmış oluyorsunuz aslında. Bu tıpkı “hayal o ya, olur mu öyle şey?” demek gibidir. İnsanlar hayal ettikleri şeylerin gerçek olduğunu söylemez zaten, zihninde var eder. Abartıyor gibi gelebilirim size. “Ne kadar büyüttün gözünde fotoğraf efektlerini, insanlar bunu görmek istediğim meselesi haline getirmiyor, öylesine koyuyor işte güzel olsun diye” diyebilirsiniz, doğrudur, öyle yapanlar da var. Fakat küçümsememek lazım insanların fotoğrafla da olsa yarattıklarını. Onun yarattığı, onun görmek istediği oysa, bırakın öyle kalsın.
Bir kadın kaşını bıyığını alarak, makyaj yaparak mesela, değişir. Bir erkek en basitinden saçına jöle sürerek, değişir. Olmadığı gibidir. En doğal insan, kendine hiç dokunmayan insandır. İnsanın kendi üzerine uyguladığı en ufak şeyler bile, onun doğallığını bozar. İnsanın bile en doğalını görmezken, bir telefon kamerası ile çekilmiş fotoğrafın ne kadar doğal olup olmadığının bu denli tartışmaya çevrilmesi? Bu denli karşı çıkılması, rahatsız olunması? İlgilenecek hiçbir şeyi kalmadı insanların sanki. Böyleymiş gibi. İnsanlar konuşamıyor artık, tartışılabilecek şeyleri değil, tartışmaya fazlaca kapalı olan şeyleri tartışıyor. Yazık.
Bir de insanların ne çektiğini tartışmak var. Ben “yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat”cılardanım. Bu sadece Instagram’a özgü bir şey değil tabii, tüm fotoğraflar için söylüyorum. Fakat yediğini içtiğini çekene de bir şey diyemiyor insan.  Hem fotoğraf anı yakalamaktır deyip hem de kendi istediği anı yakalamış olan insana “Niye çekiyorsun bunu?” demek çelişkiden de öte. Gerçi bu farklı bir konu, o sebeple fazla bir şey söylemeyeceğim çekilen şeyler hakkında.
Eğer konu hala “fotoğrafçılık elden gidiyor” meselesi ise, bu konuda fazlaca atıp tutan fakat dijital makine kullanan insanlara şunu söyleyeyim. Ben analog makine kullanıyorum. Hala nereden ucuz film bulurum, bayat film mi alsam, nerede yıkatayım gibi şeylerin tartışmasını yapıyor ve bundan büyük bir haz duyuyorum. Benim gibi birkaç arkadaşım daha var analog makine kullanan ve dijitale tercih eden. Ve hepimiz aynı zamanda Instagram da kullanıyoruz çünkü telefonlarımız buna izin veriyor. Biz de çat çat istediğimiz şeyi çekiyor, çat çat efekt ekliyor, çat çat paylaşıyoruz ve bunda fotoğrafa aykırı bir şey göremiyoruz çünkü yaptığımız şeyin çok büyük bir fotoğraf sanatı olmadığının farkındayız, bilinçliyiz. Biz fotoğrafın iyisinin iyi makine ile, iyi efekt ile alakalı olmadığını da biliyoruz. Fotoğrafın iyisinin insanın bakış açısı ile doğrudan orantılı olduğunu ve bir insanın elinde zirilyon tane imkan olsa da bakış açısı iyi değilse, çektiği fotoğrafın iyi olmayacağını kavradık, gördük. O yüzden insanların ufak uğraşlarına karışmıyoruz hatta o ufak uğraşlara bizler de sahibiz.
Instagram kullanarak çektiğim ilk fotoğraf reçellerle dolu bir raftı. Çünkü reçeller güzeldi, reçel kavanozları da güzeldi.

Hiç yorum yok: