Şubat 10, 2013

istanbul’un en sevdiğim yerinde, çok güzel iki insan var karşımda. onları duyan bu insan yığınının içinde; dinleyen tek kişi benim. bu güzel iki insanın duymak ve dinlemek arasındaki farkı bildiklerine emin olmakla bilmekle, sadece duyulmak mı istiyorlar yoksa dinlenmek mi; bilmiyorum. ben dinliyorum.
bir sokakta oturuyorum. şapkalı, açık mavi ceketli, gözlüklü. güneş gözlüklü. boynunda atkısı, bir de atkısına sarılıp ısınmaya çalışan kemanı var. ve bir ceketli, şapkalı çocuk daha. gözlüksüz bu sefer. onun gitarı, ısınmak isteyen kemana inat sanki ısıtmaya çalışıyor gibi fakat şansı yok. bunu biliyor ve takip ediyor sadece. kemanı takip ediyor. peşinden gidiyor.
şarkıyı bilmiyorum. daha önce hiç duymadım. çaldıkları melodinin üzerine yazılmış herhangi bir kelime yok. bu kelime yoksunluğundan ötürü (ki benim fazlaca hoşuma giden bir yoksunluk, en azından şu an için) o kelimeleri söylemekle yükümlü insan sesi/sesleri de yok.
tam karşılarındayım. insanların durmamasını izliyorum. ve bir kadın daha. para attı ve gitti. herkesin önemli işleri var. herkesin ama. bir süre durup iki adım ötelerinde çalan -üstelik güzel çalan- adamı ve atkıya sarılan kemanını dinleyemeyecek kadar önemli. bu pek de önemsemedikleri, duymaktan öteye götüremedikleri müziğe attıkları şangırtılı paralar var. kemanın yatağında yuvarlak metal şeyler duruyor ve üzülüyorum. insanlara üzülüyorum.
sol elimin buz gibi olduğunu hissederek bir mermerin üzerinde oturmaya devam ediyorum. ben güzel bir müzik eşliğinde insanların durmamasını seyretmeye devam ederken, onlar da benim durmamı seyrediyorlar. kaç tanesi müziği dinlemek için orada oturduğumu fark etti, bilmiyorum. bakışları bunu fark etmiş gibi değildi çünkü hiçbirinin. kemancı ve gitarcı çocuktan çok ben dikkat çektim. sırf dinlediğim için. garipti değil mi sevgili gelen geçen insanlar? orada oturmak garipti, üşümek garipti, beklemek garipti, dinlemek garipti, koşturmamak garipti, önceliğim garipti. elimdeki deftere ne yazdığımı merak edenler oldu, kesinlikle oldu. sizi yazıyorum sevgili gelip geçen insanlar. okuyor musunuz?
rüzgar soğukla bir oluyor, müzik onlara karışıyor ve oluşan bu şey bana işliyor. oturduğumda hava aydınlıktı, yavaş yavaş karanlık çöküyor ve ben konserimin bitmesini bekliyorum. evet, bana konser verildi. sadece bana. onlar istemedi belki; ama ben aldım. bir konserin tek dinleyicisi olmak iyi hissettiriyor. üstelik duyduğum şey çok güzel geliyor şu an. uzun zamandır dinlediğim en güzel şey gibi geliyor. öyle değil; ama öyle geliyor.
sokakta iki canlı enstrüman işittiklerinde o sese uzanıp, onlar susana kadar orada kalan insanların olduğu yerlere gitmek istiyorum.
şubat 5, 2013 - saat: 17.52, kadıköy/moda.

Hiç yorum yok: